Reklamı Kapat
Anasayfa > Makaleler > Televizyon Yayıncılığı Nereye Evriliyor?!
Televizyon Yayıncılığı Nereye Evriliyor?!
24.03.2018 12:27

Karasal izlenme oranlarının son dönemlerde iyice düşmesi (yüzde bir buçuk, iki gibi oranlara kadar), ülkemizde yerel ve bölgesel televizyon yayıncılığını maalesef bitirdi. Birçok yerel ve bölgesel televizyon kanalının giderlerini karşılayamadığından kapandığını hepimiz biliyoruz. Bazı ulusal kanallar birçok yerde karasal vericilerini kapatmayı tercih ederek maliyetlerini düşürmeye çalışıyorlar. Bir yandan bu olumsuzluklar yaşanırken diğer yandan internet teknolojisi geliştikçe yayıncılık sektörünün geleceğinin kalbi de internette atacak gibi gözüküyor. Gelişen teknolojiyle birlikte Web televizyonlarının yayıncılıkta söz sahibi olacaklarını düşünüyorum. Önümüzdeki 5 yılda Web televizyonlarının etkisinin belirgin şekilde artacağı gözüküyor. 

Web TV, harici hiç bir donanım gerektirmeden, internete bağlı herhangi bir bilgisayar yardımıyla ulaşılabilen kişiye özel televizyon yayını servisidir. Bu özelliği sayesinde dünyanın neresinde olursa olsun kullanıcılar takip ettikleri programları izleyebilir, yayın saatinde izleme fırsatı bulamadıkları programları istedikleri zaman tekrar gösterilmesini sağlayabilirler. Televizyon yayınını bir servis haline getiren Web TV, bu yayınları sadece uydu anteni, kablolu yayını olan evlerde değil, internet bağlantısı olan her türlü bilgisayar hatta cep telefonundan da sunabilmektedir. Web TV için müşteri tarafında herhangi bir yatırım maliyeti yoktur; zengin izleme deneyiminden uzak ve küçük PC ekranından hizmet sunulan Web TV’de müşteri deneyimi farklıdır. Web TV kullanıcısının bağlantı hızı, ağ üzerindeki müşterilerin diğer talepleri ve sıkıştırma oranına bağlı olarak yayın kalitesi değişebilmektedir. Sonuç olarak müşteri için Web TV'yi almak ve kullanmak daha ucuz olacaktır, dolayısıyla çok geniş alanlarda kullanabilme olanağı sağlayacaktır. Hayatın her alanında kullanılacağını düşünüyorum. Belediyeler icraatlarını, kurumlar hizmet içi eğitim veya duyurularını, düğün çekimi yapan fotoğrafçılar çektikleri düğünleri, spor kulüpleri maçlarını, doğrudan satış yapan firmalar ürünlerini Web TV’de kendi siteleri üzerinden çok rahatlıkla sunabileceklerdir. Yani kısaca hayatın her alanında kullanılabilecek bir teknoloji olacaktır.

Kanun koyucu da bunu görmüş olmalı ki 6112 sayılı kanunun 29. maddesine ek olarak 29/a maddesini torba kanunla yeni bir düzenleme yapma gereği duydu. Geçtiğimiz günlerde Plan Bütçe Komisyonu’nda konuşulan kanun beraberinde de bir sürü tartışma getirmektedir. Birçok kişinin internete sansür getiriyor diye düşünerek bu torba yasaya karşı çıktığını biliyoruz. Hepinizin bildiği gibi 6112 sayılı yasa ile düzenleme ve denetleme görevinin yanı sıra, sınırlı sayıda olan kamu malı frekansların dağıtımı için RTÜK’e lisans verme yetkisi verilmiştir. İnternet mecrası öyle değil aslında, çünkü internet kullanıcıları herhangi bir kamu malı olan frekans kullanmamaktadırlar. Bir internet servis sağlayıcı üzerinden bedeli karşılığında internet hizmetini kişiye özel kullanmaktadır. Şu anda İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkındaki Kanun yani 5651 sayılı kanunumuz var zaten. Özellikle bu kanuna eklenen 8/a, 9 ve 9/a maddeleriyle şu anda tartışılan konuların hemen hemen tamamı müeyyide altına alınmış durumda. Onun ötesinde, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun var. Torba kanunla getirilmek istenen kanuna neden ek yapılıyor? 5651 sayılı kanun varken niye yeniden 6112’ye dönüyoruz? Bunun bir tek nedeni var ki ikisinin arasındaki en temel farklılık da bu, yani sansür. Bu şekilde internet üzerinden yapılan yayınlar için de lisans uygulaması getiriliyor. O lisans uygulamasının peşinden de birtakım müeyyideler geliyor tabii ki. 

Lisans uygulaması ne demek? Lisans uygulaması, paylaşılan alanlardan herhangi birisinden yararlanmak üzere verilen izin demek. Yani radyo yayını, televizyon yayını yapıyorsanız, size bir frekans veriyorlar. Bu frekanslar sınırlı; sınırsız değil. Sınırlı bir şeyi paylaştırırken de diyorlar ki: “Yılda 26 bin TL olmak üzere 10 yıllığına 260 bin lira para ödeyeceksiniz, lisansın bedeli budur.” Böylece sınırlı alanı kullanmaya kalkan bu tür yayınları yapanlar bir bedel ödüyorlar. Peki, internet ortamında frekans var mı? İşte o yok, internette frekans diye bir şey yok. Karasal ve uydu yayınları gibi herhangi bir frekans kullanarak kamu alanını meşgul etmiyor. Olmayan bir şeyin lisansını verecekler anlayacağınız. Peki, bedeli ne olacak? İşte onu bilmiyoruz, bu konuda herhangi bir yetki de verilmiyor RTÜK’e; ya da belirli bir sınır da tanımıyoruz yani aynen televizyon ve radyolara yapılan uygulama gibi olursa, örneğin televizyon gibi olur ise zaten bu olay otomatik olarak, kendiliğinden yasa çıktığı anda bitecek. İnternet üzerinden yayın yapan bu tür bireysel veya kurumsal girişimlerin 10 yıllığına 260 bin lirayı bulan frekans ücretlerini ve lisans ücretlerini ödemesi zaten hayal. Demek ki yapılmak istenen düzenleme değil sansürdür. 

Sadece bu değil tabiî ki, anlayışlarına ve ideolojilerine ters düşen içeriklere de çok ciddi cezalar keserek internet üzerinden baskı oluşturmak hedeflenmektedir. Bu çaba Web TV'lerin doğmadan ölmesine sebep olacaktır. Hedef yayın nedeniyle herhangi bir zararlı yayın ya da buralara sınırlama getirilmesini sağlayan amaçlardan herhangi birisinin gerçekleşmesi nedeniyle sınırlama getirilmiyor, baştan olduğu gibi kesin olarak yayın yapılmasını engelliyorsunuz. Anayasa’mızın 26ncı maddesi düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini çok net bir şekilde düzenledikten sonra, sınır tanımaz bir şekilde, radyo, televizyon, sinema ve benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasını engel olarak görmüyor. Demek ki bir izin sistemine bağlanmak isteniyor. Bağlanabilir, bağlansın da; nitekim bağlanmış da, zaten 5651 sayılı kanunla böyle bir şey yapıyorsunuz, yani bunun için ilave bir şey yapmaya gerek yok ama buna karşılık da ölçülülük ilkesiyle asla bağdaşmayacak, anayasaya bu açıdan tamamen aykırı olan inanılmaz geniş birtakım düzenlemeler yapıyorsunuz. 

Madem ki böyle bir şey yapıyorsunuz, ki bütün ülkeler bunları yapıyorlar, bu konuda sınırlamalar var, evet, o konuda sınırlamalar var, ahlaka mugayir, bunun gibi, terörle ilgili, vesaireyle ilgili dünya kadar yayının önüne geçme hakkına sahip bu ülkeler. Ancak, bunu, bunlarla hiç ilgisi olmayan kişileri ve kurumları, olayları kapsayacak şekilde, 13üncü maddeye aykırı bir şekilde yaparsanız bu kanun olmaz o zaman, sansür olur. Elinizde iki kanun var, duruyor. Burada yazılanların hepsi onların içerisinde de var, o da tamam. Mümkün olmayan bir şeyi mümkün gibi yapıyorsunuz. Frekansınız yoksa bir kamu malını kullanmıyorsanız lisans veremezsiniz, neyine lisans vereceksiniz? Sadece kişileri inceleyeceksiniz. “Uygun çocuksun veya uygun yatırımcısın ya da uygun kurumsun, hadi buyur, yayın yap” diyeceksiniz ya da birilerine diyeceksiniz ki “Bir dakika, bir dakika, ben seni bir inceleyeyim bakayım. Sen buradan neler yapabilirsin Allah bilir”. Dolayısıyla sadece izin vermeme nedeniyle bu kişilere müeyyide uygulama hakkına yani izin almadan yayın yapıyor diye bu yayınları kesme hakkına sahip olacaksınız. Bu olmaz, kabul edilemez buluyorum. Yani sonuç olarak, böyle bir düzenleme yapılmasını gerekli görüyor olabilirsiniz mevcut yasalarda hüküm olmasına karşın, ama bunu sadece lisans almak için 6112 sayılı kanuna ekliyorsunuz. Frekans mı veriyorsunuz, ya da birilerine bir hak mı ya da alan mı veriyorsunuz ne veriyorsunuz da lisans vereceksiniz? “Sen şu bandı kullan” mı diyeceksiniz onlara? “Buyur, bu bandı sana tahsis ettim, bunun için de şunu alıyorum” demeniz lazım. Havadan yayın yapan herhangi bir radyo ve televizyon uygulaması için bu gerekli, ama internete bu gerekli değil. Burası özgür bir ortam olmalı, frekans olmaksızın lisans verilmesi uygulaması diye bir uygulama olur mu? Vereceğiniz herhangi bir alan yok, onların yayınlarını koruyacağınız ve bundan sonra burası sana aittir, bununla yayın yapacaksın diyeceğiniz bir alan da yoktur. Bu olmadığı zaman lisansın da bir anlamı yoktur. O zaman lisans değil, buna yani bu yayınları yapacak olan kişilerin şu, şu, şu özellikleri taşıması gerekir diye en azından şunlara izin veririm, şunlara izin vermem diye kimlere izin vermeyeceğiniz kanuna yazma zorunluluğu yok mudur sizce? O zaman herkes bilir, objektif olur. Eğer lisans verilmezse “Ya, bana şu nedenle vermediler, kanunda da o yazıyor zaten” denir, o da yok. Peki, ne olacak? Ölçü ne? İşte buradaki ölçü, ölçüsüzlük olarak karşımıza çıkıyor. Dolaysıyla ölçülülük ilkesine uygun olmadığı için temel hak ve özgürlüklerin engellenmesi gibi bir düzenleme yapmış oluyorsunuz. Anayasa’ya uygun olmayan bu düzenleme, eğer gerçek bir Anayasa yargısı söz konusu olursa zaten bir yerlerden dönüp gelir. 

Bir servis sağlayıcıdan satın aldıkları internet hizmeti ile sınırsız sayıda yayın yapma olanağına sahip olan bir mecrayı RTÜK denetimine bırakırsanız, RTÜK’ün işlerini daha karmaşık ve zor hale getirmekten başka bir şey yapmamış olursunuz. Dolaysıyla bırakın insanlar düşündüklerini rahatlıkla söyleyebilsin, birilerine aktarabilsin, suç unsuru taşıyorsa eğer bu düşünceler 5651 sayılı yasanın 8a, 9 ve 9a maddeleri ile cezalandırma yetkisine sahipsiniz zaten. Örneğin düğün çekimleri yapan bir firmanın internet ortamında düğün sahibinin rızası ile düğünü yayınlamasının önüne engel koymamalısınız. Dünyanın değişik yerlerindeki akrabalarına bu mutlu günlerini izlettirebilsin. Bir şirket Türkiye’nin veya dünyanın değişik yerlerindeki iş yerlerine eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerini yaratıcı fikirlerini başkalarına canlı ya da banttan aktarabilsin. Eğer siz internete sınırlama getirirseniz gelişemezsiniz, gelişmenin önünü tıkarsınız. Tehlikeli düşünceleri ve terör gibi uygulamaları cezalandırmaya kimse karşı değil zaten. Yıllardır 1992’den beri radyo ve televizyon tekniği ve yayıncılığı konusunda çalışan birisi olarak birçok yerel, bölgesel ve uydu televizyonu kurdum. Sektörde çalışan deneyimli birisi olarak diyorum ki, düşünce suç olmadığı sürece önüne engel konulmamalı. Yüzyıllarca çocuklarımıza icat çıkarma diye düşüncelerini bastırmaktan, gelişmenin ve icatların önünü tıkamaktan vazgeçelim. Çocuklarımızı gelişmeye, icat çıkarmaya teşvik edecek, yönlendirecek düzenlemeler yapalım. Yaratıcı ve özgür düşünceler suç unsuru taşımadıkları sürece özgürlüklere sahip çıkalım derim.

YAZAR HAKKINDA
İsmet Ergin
İTP Broadcast / ismetergin@itptelekom.com
En Çok Okunanlar
Dergi