Reklamı Kapat
Anasayfa > Makaleler > Basın Ahlakından Medya Etiğine
Basın Ahlakından Medya Etiğine
14.01.2017 23:57

Ahlak, ilk insanlardan bu yana yaşamı düzenleyen ve toplumsal yapının temellerini oluşturan ilkeler bütünü olmuştur. Her türlü toplumsal gereksinime ve soruna çözüm bulmak ve toplumsal yaşama kolaylıklar getirmek üzere sistemleştirilmiş olan ahlak, toplumsal yapıdaki tüm örgütlenmelere de temel oluşturmuştur (McKinnon, 2010, 115). Yasa düzenleyiciler yasaları koyarken toplumun ahlak anlayışını ve ahlaki değerleri gözetmişler; toplumsal gruplar örgütlenmelerini ahlak ilkeleri temelinde yapılandırmışlar, toplumsal yapıyı oluşturan tüm dinamikler ve sektörler ahlaki yapıyı dikkate almadan gelişememiştir (Axinn ve Ghimire, 2011, 217). Bir örgütlenmeler bütünü olan toplumdaki siyasal, ekonomik, kültürel yapılar, toplumsal yapıyı oluşturan eğitim, ekonomi, sağlık, eğlence grupları toplumsal yapı içinde yer alabilmek için yapılarını ahlak temeli üzerinde oluşturmaktadır (Moon, 2012, 1349). Toplumsal yapının her hücresinde egemen olan ahlak yaklaşımı doğal olarak basın çalışmalarında da aynı duyarlılıkla dikkate alınmaktadır.   

İnsanların çoğunluğunun kırsal alanlarda, üretim yaparak, geleneksel kültürle yaşadığı 1960’lı yıllarda ortaya çıkan “Basın Ahlakı” kavramı, o dönemde ihtiyaç duyulan gazetecilik kurallarını ve ilkelerini ifade etmek için kullanılmış terimdir. Basın Ahlak Yasası, basın çalışanı gazetecilerin uymayı kabul ettikleri, yasal dayanağı olmayan bir anlaşma metnidir. 14 Şubat 1952’de Uluslararası Basın Enstitüsü’nün ilkelerinin Türkiye için de geçerli sayılması üzerine Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi adı altında bir metin hazırlamış, metin, 24 Temmuz 1960 tarihinde Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ile Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın ortak girişim sonucu düzenlenen törenle, gazeteciler ve yayın kuruluşları temsilcileri tarafından imzalanmıştır (turkcebilgi.com, 2016). Osmanlı Devleti döneminde başlayan basın etkinliklerini düzenleme çalışmaları, zaman ilerleyip koşullar değiştikçe yeni boyutlar kazanmıştır.

1970’li yıllar, dünyada insanların büyük bölümünün kırsal alanlarda çiftçilik yaparak geçindiği, atalarından öğrendiği geleneklerle yaşamlarını sürdürdükleri ve yeteri kadar tüketerek dünyayı fazla kirletmedikleri yıllardır. Sermaye sahiplerinin, daha çok kazanç amacıyla yaşamın temel dinamiklerini kentsel alanlara kaydırmaları, insanlara modern yaşam biçemini dayatmaları ve insanları, üretmeden daha çok tüketmeye özendirdikleri yıllarda tüm dünyada siyasal, ekonomik ve kültürel dönüşüm başlamıştır (Fouquet ve Broadberry, 2015, 238). Kentsel alanlardaki yapay cazibeye kapılıp, kırsal alanlardaki olanaklarla yetinmeyen, hatta onları küçümseyen milyonlarca insan köylerden kentlere göçmüş; iğreti kentliler olurken psikolojik, ekonomik ve kültürel travmaların da temelini atmışlardır (Abraham vd., 2010, 882). Kentsel alanlarda çekici tuzaklar biçiminde oluşturulmuş ağların içine düşen insanlar, modern biçemin temeli popüler kültürün öğeleriyle kendilerini mutlu hissederken, bu yeni çağın bütün kurallarını da onaylamışlardır (Bhatt vd., 2010, 141). Modern çağın temel yaşam biçemi olan popüler kültür, medyayı da kullanarak çok hızlı biçimde yayılma alanı bulmuş, bu süreçte yepyeni bir yaklaşım getirmiştir.

729aa8da029207620da6eed25ada6fea

Modern yaşamın unsurları oluşturulurken, insanların daha az düşünüp daha telaşla yaşayacakları ve daha çok tüketim için koşturacakları şehirler tasarlanmış, ışıklı yollar, ağır trafik, şaşaalı mağazalar, cazibeli marketler, renkli eğlenceler, teknolojinin en büyüleyici ürünleri, televizyon ve bilgisayar yerleştirilmiştir yeni biçemin içine (Schwartz, 2012, 403). Geleneksel yaşamdan modern yaşama geçinceye kadar kendi ürettikleriyle beslenen insanlar modern yaşamda hazır besinlere alışmış; geleneksel yaşamda ailece kurdukları sözlü eğlenceli ortamlarını modern yaşamda önce televizyona sonra bilgisayara bırakmışlardır. Yüksek ritim içinde yaşanan modern yaşamda farklılıklara duyulan saygı, hoşgörü, yaşamı paylaşma, kanaat, vefa, sadakat, merhamet gibi insancıl duygular da yerini daha yapmacık davranışlara bırakmıştır (Ansari, 2013, 411). Modern çağda somut ve soyut tüm yaşam yenilenirken, bütün düzenek, sermaye sahiplerinin daha çok kazanmaları ve emekçilerin daha çok ezilmeleri temeli üzerine kurulmuştur.

İnsanların yaşamındaki hemen tüm unsurları değiştiren modern yaklaşım, insanların daha eğlenceli zaman geçirebilecekleri, daha çok zaman harcayabilecekleri medyayı da getirmiştir. Renkli gazeteler, sansasyonel görüntülerden oluşan televizyon programları, kolay söylenebilen şarkılar yayınlayan radyo kanalları, en mahrem alanlara kadar giren internet olanakları, sınır tanımayan sosyal medya insanların yaşamında sağlam yerler edinmiştir (Wood, 2013, 488). Bu köklü değişim sürecinde doğal olarak isimler, kavramlar da değişmiş, modern çağa uygun yeni adlar katılmıştır yaşama. Basın ahlakını adı da modern koşullara bağlı olarak Medya Etiği biçiminde değişmiştir (Cereci, 2013, 8). Çağ başka bir çağdır çünkü. İsimlerin de yenilenmesi, eskiyle bağların koparılması gerekmektedir. Dönüşen kültür içinde ahlak anlayışı da değişmiş, insanlar modern çağda daha rahat ve serbest yaşamaya başlamıştır. Taassup sahibi insanlar küçümsenmeye, geleneksel ahlak kuralları yok sayılmaya başlanmıştır (Çetinkaya, 2001). Modern çağ kendi ahlakını da yaratmış, zorlayıcı enstrümanlarıyla tüm toplumsal örüntüleri kendi ahlakına bağlı kalmaya mecbur bırakmıştır.

Modern çağda hemen herkes, yaşam telaşı bedeniyle modern koşullara uyum sağlamış, modern yaşamın yüksek ritimli koşuşturmacası içinde yerini almıştır. Çok sayıda ileti kanalından aldığı verilerle insanlar daha çok konuşmaya ve eleştirmeye başlamıştır (Sun, 2015, 84). Medya Etiği modern çağın tüm dünyaya egemen olduğu 21. Yüzyılda sürekli tartışılmakta, ancak hiçbir zaman sonuca ulaşılamamaktadır. Tüm modern yollar sermaye sahiplerinin kasalarına çıktığı için, çeşitli fikirler ve beğeniler yer bulamamakta, farklı düşünceler kabul görmemekte, haksız sayılmaktadır. Bu bağlamda tümü büyük sermaye sahiplerinin malı olan medya, suçları ve ahlaksızlıkları meşrulaştırabilmekte, iktidarı zorlayarak ahlaksızlığı yaygınlaştırabilmektedir (Fountain, 2016, 180). Medya, sık sık suçu ve ahlaksızlığı meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmakla, etik dışı çalışmakla suçlanmakla birlikte, genel görüş; medyanın kullanımındaki ilkelerle medyayı değerlendirmek gerektiği ve doğru kullanımla medyanın yaşama ve toplumsal yapıya büyük katkısının olduğu yönündedir.


Kaynaklar

  • Abraham, M. ve Auspurg, K. ve Hinz, T. (2010). Migration Decisions Within Dual-Earner Partnerships: A Test of Bargaining Theory. Journal of Marriage and Family, 72 (4): 876-892.
  • Ansari, E. A. (2013). “Vindication, Cleansing, Catharsis, Hope”: Interracial Reconciliation and the Dilemmas of Multiculturalism in Kay and Dorr’s Jubilee (1976). American Music, 31 (4): 379-419.
  • Axinn, W. G. ve Ghimire, D. J. (2011). Social Organization, Population, and Land Use. American Journal of Sociology, 117 (1): 209-258.
  • Basın Ahlak Yasası (2016). http://www.turkcebilgi.com/bas%C4%B1n_ahlak_yasas%C4%B1.  27.12.2016.
  • Bhatt, A. ve Murty, M. ve Ramamurty, P. (2010). Hegemonic Developments: The New Indian Middle Class, Gendered Subalterns, and Diasporic Returnees in the Event of Neoliberalism. Signs, 36 (1) Feminists Theorize International Political Economy Special Issue Editors Shirin M. Rai and Kate Bedford: 127-152. 
  • Cereci, S. (2003). Medya Etiği. İstanbul: Metropol Yayınları.
  • Çetinkaya, M. (2001). Etiğin İktidarı - Ahlakın Sürgünü. Köprü, 75. http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=28. 27.12.2016. 
  • Fountain, P. (2016). Mennonite Disaster Relief and the Interfaith Encounter in Aceh, Indonesia. Asian Ethnology, 75 (1), Special Issue: Salvage and Salvation: Religion and Disaster in Asia, 163-190.
  • Fouquet, R. ve Broadberry, S. (2015). Seven Centuries of European Economic Growth and Decline. The Journal of Economic Perspectives, 29 (4): 227-244.
  • McKinnon, A. M. (2010). Elective Affinities of the Protestant Ethic: Weber and the Chemistry of Capitalism. Sociological Theory, 28 (1): 108-126.
  • Moon, D. (2012). Who Am I and Who Are We? Conflicting Narratives of Collective Selfhood in Stigmatized Groups. American Journal of Sociology, 117 (5): 1336-79.
  • Schwartz, G. T. (2012). Growth, Development, and Life History throughout the Evolution of Homo. Current Anthropology, 53 (6): Human Biology and the Origins of Homo (December 2012): 395-408.
  • Sun, X. (2015). Selective Enforcement of Land Regulations: Why Large-Scale Violators Succeed. The China Journal, (74): 66-90.
  • Wood, L. (2013). “Persuasive Americanism”? The Reactionary Promotion and Reception of Warner Bros.’ The Music Man (1962). American Music, 31 (4): 475-500.
YAZAR HAKKINDA
Prof. Dr. Sedat Cereci
Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi İletişim Fakültesi
ETİKETLER
En Çok Okunanlar
Dergi