
2008’den beridir ring sporları yayınlarının bir parçasıyım. Bir anda kendimi işin içinde buldum. Çocukluğumda sabahın köründe kalkıp babamla siyah beyaz TRT ekranından Muhammed Ali maçlarını seyretmem dışında yoğun bir ilgim yoktu. Yıllar sonra bir spor yönetmeni olarak ekmek paramı kazandığım sırada “bunu yapacağız” diye önüme koydular. Fox’tayız o zamanlar. Ne oyunun kurallarını bilirim, ne camiayı tanırım. Birkaç kült isim dışında dövüşçülerden haberim yok. Ring sporları bu ülkede hangi konumda, devletin spor siyaseti nedir çok da irdelememişim. Yapabileceğim tek doğru yöntem şuydu: bir yayıncı olarak önüme konan ürünü en iyi biçimde ekrana yansıtmak.
Orhan Abi var (uzun ömürler diliyorum) olaya sahip çıkan bir gazeteci. Federasyonlarla ilişki içinde, geçmişte yapılan TV yayınlarında, adı boks ile eşleştirilmiş birisi. TRT’den babam aracılığıyla tanışıklığımız var. Orhan Abi’yi didikliyorum ne nedir diye. Bu nedir, şu kimdir, nasıl yapılır, kuralı nedir… Sonra başka insanlar buluyorum konuyla ilgili. Herkes farklı ve bölük pörçük bilgiler anlatıyor.
Baktım ki sorularıma yeterli yanıtları verecek kimse yok. Basılı bir kaynak ara ki bulasın.
Çözümü yurt dışında yapılan organizasyonları incelemekte buldum.
Nasıl yapmışlar, kameraları nereye koymuşlar, nasıl çekmişler, çerçeve boyutları nedir,
canlı-kurgu teknikleri nedir, ne çeşit görsellerle yayını zenginleştirmişler, truss’ları nasıl kurmuşlar, ışıkları nereye asmışlar, hangi ışık kaynaklarını kullanmışlar, ışık gösterilerini neye göre tasarlamışlar, sahnedeki ekranlara hangi görselleri vermişler, yayın sırasında ekran grafiklerini nasıl hazırlamışlar, mikrofonları nereye koymuşlar, ses tasarımını nasıl planlamışlar, sahneyi nasıl kurmuşlar, yürüyüş yolunu ne kadar uzun tutmuşlar, ringi nereye oturtmuşlar, ringin köşeleri nasıl yerleştirilmiş, led ekranları neye göre tasarlamışlar… Bir sürü ayrıntı.
Sonra yayın paydaşlarının ne yaptığını inceledim.
Anlatıcılar ne anlatıyor, ring anonsörü nasıl sunuyor, ring kızı ne zaman ringde, muhabir nasıl soru soruyor, hakemler nerede oturuyor, hangi hakem ne yapıyor, sağlık ekipleri kimlerden oluşmuş, güvenlik nasıl sağlanmış, sporcular nasıl davranıyor, antrenörler ne yapıyor, maç mı daha değerli yoksa sporcunun sahneye çıkışı mı… Ve hepsinden önemlisi salondaki seyircinin beklentisi nedir, ekran başındaki izleyici ne görmek istiyor?
İşin içine girip de organizasyonlarda yer aldıkça, maçları çektikçe eksikleri gördüm. Hem kendi eksiklerimi hem de diğer paydaşların eksiklerini.
Hem organizasyonu hem de yayını daha iyi hale getirmek için çokça izledim, çokça kafa patlattım. Sporcuların, antrenörlerin fikirlerini ve yaklaşımlarını sordum. Hem salondaki seyircilerle hem de ekran izleyicileriyle konuştum, beklentilerini anlamaya çalıştım. Bazı işlerde ringin etrafında oturdum. O alandaki insanların ruh halini anlamaya çalıştım. İzleyenlerin gözlerindeki bakışı, hareketlerini izledim. Antrenörün maçı izlemesiyle, ringdeki sporcunun annesinin maçı izlemesindeki farkı gördüm. Yenmenin ve yenilmenin ortamda oluşturduğu etkiyi gözledim. Salondaki ve soyunma odalarındaki kokuyu, o sihirli havayı hissettim.
Bir gün önceki basın toplantısı ve face to face (yüzleşme) anlarında başlayan sporcu psikolojisini anlamaya çalıştım. Sonra soyunma odalarında dolaştım. Ne yapıyorlar, nasıl hazırlanıyorlar, nasıl bakıyorlar. Gözlerinde korku mu var, çekinme mi? El sargısı yapılan sporcunun kafasından o an neler geçiyor? Ring anonsörü adını seslendiğinde, salona, sahneye, yürüyüş yoluna ve ringe adımını atarken neler hissettiğini anlamaya çalıştım.
Sonra bunca derlediğim bilgiyi yayıncılık bakışıyla yazmaya başladım. Notlar tuttum. Yayıncılık içerikli dergilere, spor gazetelerine makaleler yazdım.
Yazdıkça eksikleri gördüm. Farklılıkları gördüm.
Evet bizim yaptığımız yayınların ruh hali, işleyişi başkaydı; yabancılardaki bir başkaydı. Çünkü insan başkaydı, toplum başkaydı, kültür başkaydı. Bu başkalıktan kendimize ait bir tarz ortaya çıktı zaman içinde. Mavi ve Kırmızı köşenin subliminal anlamını fark ettim. Süreç içinde kuralsız olan yayıncılığımıza, yayına emeği geçen insanlarca kurallar oluşturduk. Hepsinin bu topluma ait gerekçeleri vardı. Doğal olarak kimse yadırgamadı. İçselleşti. Çabucak hayatımızın bir parçası oldu.
2008’den bu yana, televizyon yayıncılığına ait bilgilerimi ve deneyimlerimi ring sporlarına uyarladım, çok okudum, çok izledim, eleştirdim, eleştirdiğime karşılık çözümler sundum. Gün geldi bir de ardıma baktım ki bu yolda birkaç meslek delisi dışında kimse yok.
Bu camia, paydaşları nedeniyle kendine has özelliklere sahip. Organizatörlerin, sporcuların, antrenörlerin, kurumsal görevlilerin, seyircilerin özellikleri diğer spor branşlarınkinden, futbolculardan, basketçilerden, voleybolculardan çok farklı. Bunu anlayabilmek ve yönetebilmek çoğu zaman yorucu bir eylem.
Ring sporları iki yolda ilerliyor: amatör ve profesyonel. Federasyonlar yönetmelikleri gereği kendini amatör yapıya vakfetmiş durumda. Dar kaynaklarla birşeyler yapmaya çalışıyorlar, ödenekleri hükümetin iki dudağı arasında, devlet dairesi yapısı söz konusu. Yani devlet dairesi ve memuriyet denince bu ülkede akla ne geliyorsa aynı kısır döngü federasyonlarda da var.
Öncelikle sektörün sorunlarına herkes gözünü kapatıyor. Organizatörlerin arasında geçimsizlik söz konusu. Organizatörlerle federasyonlar aynı dili konuşmuyor.
Bütün organizatör arkadaşlar en görkemli işi yapmak üzere yola çıkıyorlar. İdealler tavan, kaynaklar yetersiz olunca masanın bacaklarından biri hep kısa kalıyor, masa sallanıyor.
İş Avrupa’nın en iyisini yapacağız diye başlıyor, “hallederiz abi” diyerek sürüyor, “bu bütçeyle olduğu kadarı bu” diye bitiyor. Dövüş sporlarına sponsor olmaya sıcak bakan firmalar o kadar az ki, herhangi bir firma herhangi bir organizasyonda boy gösterdiğinde, sektördeki bütün organizatörler o firmaya hücum ediyor. Sonunda firma bunalıyor ve sektöre sponsor olmaktan vazgeçiyor. Bazı firmalar ise hedef kitlelerinin baskısıyla geri duruyor ring sporlarından. Çünkü ülkemizdeki genel algı bu sporun “şiddet” temelli olduğu üzerine gelişmiş.
Konuşulacak, masaya yatırılacak o kadar çok konu var ki. İşlevi kalmamış anlayışların terk edilmesi, sektörün kendi ekonomik işleyişinin olması, gelir kaynaklarının arttırılması, lisanslı ve eğitimli kadroların çoğalması, sporcuların meslek olarak bu sporu seçmeleri, yurt dışı bağlantıların artması, istikrarlı işlerin yapılması gerekli. Liste böylece uzar gider.
Profesyonel dövüş sporları Avrupa’da bir kulüp eğlencesi olarak filizlendi. Sportif bir ortam olduğundan pek söz edilemezdi. Boks disiplininin yanına Muay Thai, Kickboks, MMA kafes müsabakaları yapılıyordu. İzleyiciler kulüplerden dışarı taşınca sportif yapısı gözetilerek salonlara taşındı. Çünkü artık daha göz önüne çıkmışlardı. Organizasyonların yapısı federasyonlar, devlet kurumları ve yasaların izin verdiği çerçevede olmalıydı. İlgi arttıkça organizasyonların sayısı ve kalitesi arttı. Kulüpler kendi aralarında turnuvalar yapmaya başladı. Birbirlerinin organizasyonlarına sporcu verdiler. Birbirlerinin işlerinde masa, bilet satın aldılar. Popülerlik artınca televizyon yayınları devreye girdi. Resmi bahis siteleri maçları listelerine aldı. Kazanç büyüdü.
Ülkemizde ise sektörün kazancı böyle bir ivme yakalamakta zorlanıyor. Kendimize göre gerekçelerimiz var elbet. Ve çözümlerini de kendi içimizdeki yapıya uygun olarak bulmamız gerekiyor.
Dövüş sporlarının gelişimine ve ülkemizdeki durumuna kısa göz atmanın ardından, yakın zamanda gerçekleştirilen bir boks gecesinin analizini yapmak istiyorum. Çünkü yapılmış olanlar yapılacaklara örnek olabilir.

18 Mayıs 2024 tarihinde 4 ağır sıklet kemerinin birden ortaya konduğu bir boks maçı gerçekleşti Suudi Arabistan’da. Başkent Riyad’ın Kingdom (Kraliyet) Arenası’nda gerçekleşen bu boks gecesi öncesiyle ve sonrasıyla göz doldurdu.
Ring of Fire olarak adlandırılan Tyson Fury - Oleksandr Usyk karşılaşması, WBA (Süper), WBC, IBF, WBO, IBO ağır sıklet şampiyonluğu için yapılan bir profesyonel boks maçıydı.
Maçın 17 Şubat 2024'te Suudi Arabistan'ın Riyad kentindeki Kingdom Arena'da yapılması planlanmış, ancak Fury'nin antrenman sırasında yüzünden yaralanması nedeniyle 18 Mayıs 2024 tarihine ertelenmişti. Maçı Usyk kazandı.
Fury ve Usyk arasındaki rövanş maçı 21 Aralık 2024'te yine Kingdom Arena'da yapıldı. Usyk yine kazandı. Bu maç Fury'nin profesyonel boks kariyerinin son maçı oldu.
Elbett maçları yorumlayacak değilim, benim için önemli olan işin prodüksiyon kısmı.
18 Mayıs 2024 tarihindeki Ring of Fire organizasyonunda paradan kaçınılmadığı ortada. Suudi Arabistan sermayesinin altın musluklarını açmışlar belli ki. Ana sponsorlardan birisi ringe yakın ilk sırada Ronaldo’nun yanında gözlükleriyle oturan Saudi Turki Alalshikh.
Bu organizasyonun sadece zengin bir şeyhin ortalığa para saçması olarak değerlendirilmemesi gerekiyor. Evet Arap dünyasında bazı “zengin” oyunları ve oyuncakları var. Ancak söz konusu olan boks gecesinin ticari kısmı hiç de göz ardı edilmemiş. Büyük para yatırılmış ama daha fazlası kazanılmak üzere çok ince planlar yapılmış.
Bu görkemli gece 200 ülkede canlı yayınlandı. Şimdi burayı biraz açalım.
Geçmiş dönemin TV yayıncılığı ile günümüzde TV’lerin tahtına oturan PLATFORM yayıncılığı oldukça farklı. Hem yayın kuralları ve disiplini, hem organizasyona getirdiği gelir, hem reklamların ve sponsorlukların uygulanışı açısından farklı.
Eski anlayışta 200 ülkeye yayın yapmak açık kanallarda, halka ücretsiz olarak sunulan bir hizmet demekti. TV kanalları, bu yayından kazanmayı düşündükleri reklam kuşakları/ alt bant / sunar-sundu gelirleri üzerinden organizasyona bir bedel ödüyordu. Yeni anlayışta yine 200 ülkeye yayını dağıtıyorsunuz ama bunların çoğu platformlara servis ediliyor. Aralarında açık kanal TV’ler az sayıda kaldı. Bu da son izleyicinin bu yayınları izlerken ya abonelik sistemiyle veya öde-izle (pay per view/PPV) yöntemiyle “bilet” satın almasını gerektiriyor. Yani artık TV izleyicisinin izleme bedeli reklamcıların üzerinden alınmış oldu. Basit bir parmak hesabı yaparsak, herhangi bir platformun ülke bazında 2 milyon izleyicisi varsa ve bu maçı için 20 dolara öde-izle listesine koyduysa, sadece bir platformun kazancı 40 milyon dolara gelir. Buna sponsor gelirleri, bahis gelirleri de eklenince o zaman bu tür maçlarda sporculara verilen yüz milyon dolarların ve organizasyon için harcanan onlarca milyon doların nereden çıktığı anlaşılır.
Şimdi bu kazanç hemen ağzınızı sulandırmasın. Aynı çok parası olanın çok kazanması gibi, bu işte de çok yatırım çok kazandırıyor.
Bu gecenin bütün dünyaya dağıtımı DAZN(PPV) üzerinden sağlandı. Orta Asya ve Kuzey Afrika izleyicileri WEBOOK üzerinden izleme şansını buldu. İngiltere ve İrlanda’da yine öde-izle olarak TNT Sports, Sky Sports yayıncıydı. İngiltere’deki öde-izle bedeli £21.95 olarak duyuruldu. Ukrayna’da MEGOGO, ABD’ de ise ESPN yine öde-izle olarak yayını izleyicilere ulaştırdı.
Fury’nin imzaladığı kontrat kazancın %70 ini kapsıyor ve bunun yaklaşık 116 milyon sterlin olacağı tahmin ediliyor. Fury 1 milyon sterlini Ukrayna’ya bağışlayacağını açıklamıştı.
Maçın oynandığı salon normalde 26.000 kişilik ama salon zeminine de seyirci alındığı için bu rakamın çok üzerine çıkıldığı tahmin ediliyor.
Organizasyonu bu kadar popüler hale getirebilmek için aylarca PR çalışması yapıldı. Seyirciler arasında Anthony Joshua, Wladimir Klitschko, Cristiano Ronaldo, Neymar da Silva, Evander Holyfield ve daha farkında olmadığımız onlarca ünlü isim ve multimilyarder vardı. Oturdukları seyirci koltuklarının ücreti binlerce dolar.

Global yayıncı DAZN bu maçın öncesiyle sonrasıyla yayını için müthiş bir ekip kurmuştu. Hem salon dışında hem de salon içinde bol para harcanmış yayın alanları kurulmuştu.
Yayın ekibinde kimler varmış bir göz atalım:
Kate Abdo ve Ade Oladipo, Lennox Lewis, Joseph Parker, Barry Jones ve Darren Barker, Mike Costello, Ali Drew, Chris Mannix ve Todd Grisham.
Maçtan önceki gün basın toplantısı - face to face – tartı yayınları Riyad’ın en popüler yeri olan BLVD City’de yapıldı. Buraya çok görkemli bir set kuruldu.
Bu kemik ekip, maç öncesi ve sonrası buraya gelen ünlü konukları da yayınlara kattılar.
Maç önü ve maç esnasındaki yayınların unilateral olarak farklı platformlarda yayını için her bir kanala ayrı prodüksiyon ekipleri ve 5-6 kameralı canlı yayın araçları çalıştı. TNT Sports maç yayınını özelleştirebilmek için 8 saatlik yayın gerçekleştirdi.

Elbette “let's get ready to rumble” anonsuyla Michael Buffer’ın da ringde olduğunu belirtelim.
Şimdi biraz arka plana bakalım. Böyle bir organizasyon için en önemli şeylerden birisi kesintisiz enerji kaynağı kurulumu ve bunun yönetimi.
Ses / Işık / Video / Otomasyon için 8x500kva jeneratör kuruldu. Bu sisteme sanatçı performansı sırasında 1000amp'lık bir yük binse de, frekansta sadece 0.05HZ'lik bir düşüşle saniyeler içinde toplam yük faz başına 2000amp'ın biraz altında gerçekleşti.
Kurulan kablolama, 3x400a 3ph ve 1x125a 3ph'yi içeriyordu ve yerden yaklaşık 50 metre yükseklikteki stadyumun çatısına uzanan kablolar, salon içinde zemine ulaşmadan önce kedi yollarında yaklaşık 150 metre daha yol aldı.
Voltaj düşüşünü azaltmak için 240mm2 kablolarla beslenen mekan içinde 2x2000amp ve 1x800amp paneller kullanıldı. Ana jeneratörün bulunduğu dış mekandan (DB) arena içindeki güç beslemesine kadar toplam uzunluk 425m idi ve tam yükte sadece 3 voltluk bir düşüş ile enerji aktarımı sağlanmış oldu.
3x500kva jeneratör yayın ile ilgili tüm araçlara yedekli güç kaynağı sağlandı. (Enerji firması Flow Power Solutions)


Yine arka planda pek çok kişinin göz ardı ettiği iletişim kurulumları var. RIEDEL Communications firması, hepsi IP tabanlı 25 panel, ana yayıncı DAZN için 75 bolero ve bunların kurulumunu yapmış. Kullanılan interkom beltpack sayısı 115 adet. Sadece interkom sistemlerine çalışan ekibin hatıra fotoğrafı konu konunun ciddiyetini sizlere aktaracaktır.

Salondaki ışık-ses ve sahne kurulumları için de bütçesi yüksek çalışmalar vardı. Arena Video firması ana yayıncı DAZN için hem hem salon içi organizasyonun hem de ön programların ışık kurulumunu gerçekleştirdi. Teknik ve tasarım konularında Queensberry Promotions ile birlikte çalıştılar.
İngiltere kökenli MOOV Limited, TNT Sports için ekran grafiklerini hazırladı ve uyguladı. İstatistik ve veritabanı uygulaması için Danimarka kökenli JABBR firması ile işbirliği içindelerdi.
DeepStrike kullanarak anlık canlı istatistikler ekrana verdiler ve istatistiklerin optimum doğruluğu için canlı yayın kameralarından ayrı olarak 4 farklı açıda 4 kamera kullandılar. Ayrıca kendilerinin belirttiğine göre ring sporlarında ilk kez yapay zeka kullanarak istatistikleri TNT ekranlarına yansıttılar. Daha da ötesi bu istatistikleri gerçek zamanlı olarak internet üzerinden paylaşıma açtılar. Böylece hem yorumcular, hem maç spikerleri hem de izleyiciler istatistiklere anında kolaylıkla ulaşabildiler.
Boks sporu çok uzun yıllar müthiş bütçelerle ve sporculara verilen büyük paralarla spor pazarında önemli bir yer tuttu. Ancak günlük ileti sayısının tüketilemeyecek bir biçimde arttığı dünyamızda, yeni kuşakların farklı alanlarına yönelmesi boks sporuna olan ilgiyi ve doğal olarak pastadaki payını azalttı.
Uzun zamandır duvarlarımıza posterlerini asabileceğimiz spor kahramanları ortada yok. Bilgisayar-telefon veya tabletlerimizin ekranlarına koyacak kadar popüler kişiler de kalmadı. Özellikle takım sporlarında “bireysellik” ortadan kalktı, sporcular bireysel becerilerini ortaya koymak yerine takım oyunu içinde eridiler. Kahramanı olmayan sporların yaşayamayacağını gördük. Tamamen bireysel spor alanlarında bile sivrilen sporcu sayısı üzücü derecede az.

Aslında insanların bu rol modellere çok ihtiyacı var. Yakın zamanda atış sporlarında ülkemizin adını bir anda zirveye taşıyan Yusuf Dikeç, motor sporlarında kendine has “tek teker” tarzıyla ses getiren Toprak Razgatlıoğlu, ya da Endonezya’daki geleneksel Pacu Jalur kano yarışlarında “aura farming” yapan tekne maskotu Rayyan Arkhan Dikha, göz alıcı smaç servisiyle afişlerde baş köşeye oturan Melissa Vargas bu konuda insanların açlığını ortaya koyuyor. Hepsi, herhangi bir PR çalışması olmadan dünya starı oldular. Hareketleri taklit edildi, sanat akımlarına konu oldular.

Bireysel beceri göz doldurunca, sporcular karizmalarını ortaya koyunca, diğer sporculardan farklılaştıklarında biz de kahramanlarımıza kavuşuyoruz.
Ring sporlarının ülkemizde pastadan daha fazla pay alabilmesi için, dünyada yapılan örnekler iyi irdelenmeli, üzerine çalıştaylar yapılmalı, bu sporun toplum üzerindeki algısı tedavi edilmelidir. Daha da önemlisi sporun sadece sponsorlara bel bağlamayan kendi iç ekonomisi oluşturulmalı.
Şu anda bütün dünyada bir kuşak değişimi söz konusu. Yeni neslin yetişme sürecinde ring sporlarının toplumsal değeri mutlaka yükseltilmeye çalışılmalı, ebeveynlerin gözündeki şiddet etiketi, sosyal toplum projeleriyle olumlu noktaya çekilmelidir.
Herkes yüksek bütçeli organizasyonların TV izleyeni, salon seyircisi, bahisçisi, organizatörü, yayıncısı, reklamcısı ya da herhangi bir paydaşı olmak ister. Ama o yüksek bütçeli organizasyonlara ulaşmak için hem sportif altyapının, hem ekonomik dinamiklerin, hem yasal kuralların, sporun lehine kurgulanması gereklidir.
Benim düşünceme göre yılda bir tane Fury - Usyk modeli organizasyon yerine yılda 100 tane orta sınıf organizasyon paydaşlar açısından daha yararlıdır ve bunun üzerine yoğunlaşılmalıdır. Zaten eğer yılda 100 tane orta sınıf organizasyonu kaldıracak bir ortamınız varsa dev organizasyonlar ister istemez filizlenecektir.