Reklamı Kapat
Anasayfa > Makaleler > DOLBY Efsanesi
DOLBY Efsanesi
19.01.2022 09:27

Yine bir efsane, ama bu sefer bir şekilde evlerimize kadar girmiş bir efsaneden bahsedeceğim. Muhtemelen birçok insan hayatının bir bölümünde bu efsaneyle karşılaşmıştır ama neredeyse hiç sayılacak kadarının ne olduğunu bildiği, evet bir anlamda hayalet bir efsane!

Müziğe ilgimden dolayı, çocukluğumdan beri, ses ve görüntü cihazlarına da meraklıyım. Hatırlayamayacağım kadar küçükken minik evimizdeki Grundig makara teybe, kasetlere, radyodan, diğer kasetlerden, plaklardan, CD'lerden kayıtlar yapmak, onları montajlamak en büyük tutkumdu. Her müziksever gibi güzel kaydedilmiş kasetleri, bantları çok severdim. O zamanlar dolbi sistem, dolbi kayıt gibi söylemleri duyardım. Teknik lisede okurken daha bir merak sarıp biraz da işin elektroniğini öğrenme sürecinde de dolbi sık sık önüme çıkardı. O zamanlar basları güm güm, tizleri şıkır şıkır kaydedilmiş Maykıl Ceksin kasetlerini tanımlamak için kullanılan bir kavramdı bizler için dolbi. Zamanla dolbi hayatımda Dolby olarak şekillendi. 

Ray Milton Dolby (1933 - 2013)

Kasetlerle, bantlarla uğraşırken herkes gibi ben de fark ettim ki kaseti çalmaya başladığınızda şarkı başlamadan önce fonda haşşş, hisssss diye tanımlanabilecek bir ses duyuluyordu. Parça başlayıp volüm yükselince pek anlaşılmazdı ama parça aralarındaki boşlukta ve özellikle klasik müzik gibi volümün nerdeyse sıfıra inip devam ettiği parçalarda bu hışşşş, haşşş sesi bayağı rahatsız ederdi. Teknik olarak bant gürültüsü (tape noise) olarak ifade edilen bu olgu eğer ki tizleri daha güçlü duymak için tiz ayarını biraz artırmışsanız fonda sanki yağmur yağıyor hissi verirdi. Kıymetli müzisyen ağabeyimiz Vedat Sakman'la müzik kayıt sistemleri üzerine bir sohbet etmiştik yıllar önce. Ülkemizde henüz daha yeni yeni başlanan dijital müzik kayıtlarının, analoğa göre üstünlüğünden konu açılmıştı. Vedat abi bantlara analog kayıt yaparken fondaki hiss sesi için "sanki birisi içeride duş alıyor gibi" diyerek bizleri güldürmüştü. 

Manyetik bantların parçacık yapısı nedeniyle, üzerinde hiçbir sinyal kaydedilmemişken dahi çalma sırasında belirli bir frekans aralığında bir hiss sesi oluşur. Bandın kimyasal ve fiziksel yapısı ile kayıt hızına göre ufak tefek değişiklikler gösteren bu gürültü bölgesi kaydedilen sinyalin üzerine de biner. Bantlardaki gürültü, kayıt edilen ses, sinyal ile orantılanacak olduğunda bizim "signal to noise ratio" dediğimiz o sesle beraber kaç dB bant gürültüsü varlığının oranını, ya da basit anlatımla dinamik aralığı ifade eder. Dolayısıyla bant gürültüsü manyetik kaydın dinamiğinin düşük olmasının en temel nedenidir.

Dolby sistemle kaydedilmiş kaset

Dijital kayıt teknolojisi çıkana kadar manyetik bant kullanılan görüntü ve ses teknolojilerinin en temel sorunu hep bu bant gürültüsü olmuştu. Birçok laboratuvar bu konu üzerine yoğunlaştığı halde köklü bir çözüm bulunamamıştı. İlk andan itibaren CD'nin cazip gelip, yaygınlaşmasının en temel nedenlerinden başında bant gürültüsü olmamasıydı. 

Evet, konumuz Dolby efsanesi. 1933 ABD Portland’da doğan Ray Milton Dolby, genç bir mühendis olarak 2021 Haziran sayımızda bahsettiğimiz dünyanın ilk video cihazı olan Ampex video tape recorders'ı geliştiren ekipte yer aldı. Ray Dolby de genç yaşta manyetik bantların bu gürültü hastalığını nasıl engelleyeceğine kafa yormaya başladı.* 

Dolby 1965 yılında kendi adını verdiği laboratuvarda bant gürültüsünü engellemek, azaltmak için hummalı çalışmalara girdi. Yoğunlaşılan yöntem en basit anlatımıyla kayıt sırasında bu bölgeye denk gelen frekansların volümlerini biraz yükselterek kaydetmek (pre-emphasis), okuma sırasında da tam tersi bir işlem yaparak (de-emphasis) bant gürültüsünü duyulamayacak kadar düşük bir volüme indirmekti. Böylelikle bant gürültüsü algılanamayacak duruma gelirken sinyal gürültü oranı yani kaydın dinamiği de yükseliyordu.

Bu temele uygun olarak geliştirilen ilk Dolby ürünü Dolby 301 NR (Noise Reduc-
tion, kısaca Nr.) tanıtıldı ve çok ses getirdi. Dolby A olarak adlandırılan bu sistem ilk olarak 1966'da, İngiltere’de Decca plak yapım şirketi tarafından bir Mozart piyano konçertosu kaydında kullanıldı. Günümüz değerlemesiyle 10.000£ üzerindeki fiyatıyla bir hayli pahalı olsa da, Decca yöneticileri bu yeni sistemi dünyanın en büyük plak şirketlerinden biri olmanın prestiji olarak görüyorlardı.

Profesyonel ses kayıt cihazlarına harici olarak bağlanan Dolby Nr. cihazlarının başarısı zaman içinde kaset kaydedicilerin içine entegre edilmesiyle devam etti. Ev kullanıcıları için geliştirilen Dolby B tipi, 1968'de tanıtıldı. Bu konuda ortak çalışma yapılan KLH firmasının Model 40 Series 2 ilk makara teyp ve Advent firmasının 200 Cassette Deck modeli de Dolby B tipi Nr. sistemi yerleştirilmiş ilk kaset kaydedici olarak piyasaya çıktı. 70’ li yıllarda artık birçok insan, Dolby’nin o meşhur yüz yüze vermiş iki D hafinden oluşan logosunu kasetçalar ve müzik kasetlerinin üzerinde görür oldu. Böylelikle sıradan insanların gözünde bile Dolby aşinalığı başlamıştı.

Gürültü azaltma tekniğine, gücüne, ev kullanıcıları ve profesyonel amaçlara göre Dolby B, C, Dolby HX Pro (Headroom extension), S ve Dolby SR (Spectral Recording) olarak birçok Dolby Nr. varyasyonu geliştirildi.

Dolby sistemlerinin bazıları tek taraflı (single ended) yani sadece kayıt sırasında uygulanan ve bazıları da iki taraflı (double ended) yani kayıt sırasında kodlanıp, çalma sırasında kodun çözülmesi tekniğiyle çalışır. Yani iki taraflı uygulamalarda Dolby ile kaydedilmiş bant mutlaka Dolby'li bir cihazda okunmalıydı, aksi takdirde seste bozukluklar hissedilirdi. Tek taraflı olanlarda ise sadece kayıt kalitesi yükseltildiği için okuma sırasında özel bir uygulama Nr. gerektirmez.

Dolby analog manyetik kayıt teknolojilerinde yaptığı yenilikler ve iyileştirmeleri sinemaya da taşımaya çalıştı. Sinema salonlarındaki gösterimler sırasında film üzerine optik olarak kaydedilmiş ses kanalında da aynı manyetik bantlarda olduğu gibi bir dip sesi, yüksek arka plan gürültüsü olduğu bilinmekteydi. Dolby, onun da filmin optik yapısına uygun bir noise reduction sistemiyle azaltılabileceği üzerine çalıştı. Sonuçta Stanley Kubrick'in 1971 yapımı A Clockwork Orange (Otomatik Portakal) filmi Dolby ses sistemine sahip ilk film olarak gösterime girdi ve beğenildi. Böylelikle Dolby, filmlerin gürültüsü azaltılmış, tertemiz sesli, özellikle de diyalogları daha anlaşılabilir hale getirerek, sinemaların ses kaliteleri konusunda çok büyük bir aşama kaydedip yepyeni bir dönem başlatmış oldu.

Yıllarca sessiz kalmış sinemanın seslenmesi çok büyük bir devrimdi. Sinemada sadece tek bir ses kanalı (mono) yıllarca insanlara yeterli geldi. Dolby sinema sistemiyle bir adım öteye geçtiyse de hala sinemadaki ses tek boyutluydu ve filmin görsel derinliğiyle pek de örtüşmüyordu. Her ne kadar 1940’da Walt Disney’in Fantasia filmiyle başlayan çok kanallı, günümüz terminolojisiyle surround sound sistemler, bir standart oluşturamayacak kadar pahalı ve pratik olmayan hantal sistemlerdi. Ray Dolby sinema salonlarında daha derinlikli, yön duygusu verebilen, geniş hacimli bir ses deneyimini ekonomik ve pratik hale getirmek üzerine de çalıştı. Daha çok sayıda ses kanalını salona aktarmak için o zamanlar plaklarda kullanılan stereo ses sistemini sinema salonlarına taşımaya karar verdi. Böylelikle bir gürültü azaltma sistemiyle beraber stereo, yani iki kanala sahip ilk Dolby Stereo film Lisztomania, 1975 yılında yayınlandı. Ardından günümüz söylemiyle ilk gerçek çevresel ses (surround sound, LCRS, Sol-Orta-Sağ-Yanlar ve Arka) kuşağına sahip film ise 1976'da yayınlanan A Star Is Born (Bir Yıldız Doğuyor) idi. 

Seyirciler artık gördükleri şeylerin perdedeki konumlarına göre seslerini de o yönden duyuyorlardı. Hatta perdede görmedikleri ama örneğin arkalarından yaklaşan bir kuşun sesini geriden duymaya başlıyor ve görüntüsü perdeye girinceye kadar olan hareketinin sesini takip edebiliyorlardı. Bu elbette heyecan verici ve gerçeklik hissini artırıcı bir deneyim olarak seyircilerden çok güzel tepkiler aldı. 

Sinema salonlarında filmlerin gösterimi başlamadan hemen önce Dolby’nin bir tanıtım klibi gösterilir. Perdede Dolby Surround logoları ve bir helikopter dönerken önden, arkadan, yanlardan gelen patlama efektleriyle helikopterin sesi salonda dolaşır ve salonun Dolby sistemiyle donatılmış olduğu şovunu yapar. 

Bu sinema teknolojisi tarihinde bir başka devrim sayılır. Aslında sinema salonlarında çok kanallı ses kullanan farklı teknolojiler hep oldu ama sinemadaki modern ses teknolojilerinin şekillenmesine öncülük ederek bir standart hale gelmesini Dolby sağlamış oldu. 

Dolby sinema ses sistemlerini evimize de taşımaya karar verdiğinde, henüz Beta & VHS savaşları devam ediyordu. Yurtdışında çalışan işçilerimizin sayesinde ülkemizde de 80’li yıllarda başlayan videokaset furyası evlerimizi mini sinema salonlarına dönüştürmüştü. Tüplü televizyonlardan çıkan cılız seslerle pek de etkileyici olduğunu söyleyemeyeceğimiz ama bu günden bakınca hiçbirimizin bunu fark edecek durumda da olmadığımız bir dönemdi. 

90’ların başlarında henüz DVD'ler yok, ama longplay plak büyüklüğünde CD'lere benzeyen analog video format olan Laserdisc'ler vardı. Dolby ilk olarak evlerde kullanılan laserdisc ve videokasetlere Dolby Surround ve Dolby Pro Logic ses kuşağını yerleştirmeye başladı. Evlerinde bu sistemi çözebilecek video oynatıcılar olanlar, izledikleri filmlerin seslerini yine Dolby Surround kod çözücüsüne sahip ses sistemleriyle çok kaliteli biçimde duyabiliyorlardı. Öyle ki HiFi Stereo özellikli bu videolarda ünlü sanatçıların klip ve konserleri beğeniyle izleniyordu.

O dönem Londra’daki Pioneer mağazasındaki özel bir demo salonunda Terminatör'ün laserdiscini izlemiştim, ilk ev sinema (home cinema) surround ses deneyimimdi. Sesler bir oradan bir buradan geliyor, helikopterler salonda dolaşıyor falan, feleğimi şaşırmıştım. O günden sonra memur halimle bir home cinema sahibi olmayı kafama koydum ve zaman içinde kendi çapımda birçok sisteme sahip oldum ve yıllardır ev sinema sistemlerine olan ilgim hem profesyonel boyutta hem de hobi olarak devam ediyor. 

O zamanlar ülkemizde bu teknolojiyle kaydedilmiş videokasetler olmadığı için ben müdavimi olduğum Ankara’daki İngiliz Kültür Kütüphanesi’nden sık sık özellikle Dolby Surround logosu olan filmleri ödünç alıyordum. 

Dijital devrimle beraber sinemalardaki ses sistemini dijitalleştiren Dolby, yine bir standart haline gelen Dolby Digital 5.1"i geliştirdi. Bu sistemde çok yüksek kaliteli sağ ön, orta, sol ön, arka sağ ve arka sol hoparlörlerle salonu tamamen sararak izleyiciye bambaşka, eğlenceli, heyecanlı bir deneyim sundu. Sistemdeki 5 ayrı hoparlör kanalına ek olarak bir de çok güçlü bas sesler üreten subwoofer hoparlörler (5.1'deki "nokta bir" bunu ifade eder) için bir kanal vardı. Firma, Dolby Digital teknolojisini ilk olarak 1992 yapımı Batman Dönüyor filminde kullandı. Dolby Digital 5.1 günümüzde tüm dünyadaki sinema salonlarında, DVD ve Bluray'lerde kullanılan standart ses sistemidir.

Dijital teknoloji evlerimize girdikçe evde film izleme alışkanlıklarımız da etkilendi, değişti. İlk olarak DVD'ler, ardından dev panel televizyonlar derken evlerimizde de güçlü ses sistemleri filmlerimize eşlik etmeye başladı. Dolby evlerimizdeki Home Cinema (ev sineması) kavramının gelişmesinde de başrol alarak sinema salonlarında kullandığı dijital ses sistemlerini evlerimize adapte etti. 

Dolby, sinema ve ev sinema sistemlerindeki yeniliklere devam ederek 2010'da Dolby Surround 7.1 ve 2012'de, ilk olarak Pixar'ın sinema filmi Cesur'da uygulanan farklı bir ses teknolojisi olan Dolby Atmos'u tanıttı. Daha önceki sistemler yatay eksende yerleştirilmiş hoparlörlerden oluşurken Dolby Atmos hem yatay hem de dikey eksende ses yerleşimine sahip 3 boyutlu true 3D bir işitsel deneyim sunuyor. Object based olarak tanıtılan Atmos hemen her medyaya uyarlanabiliyor. Sinema salonlarının dışında evlerimizde soundbar'lar, kulaklıklar ve cep telefonlarımızlarda da Atmos çok boyutlu ses deneyimi yaşayabiliyoruz artık.

Bu arada hemen belirtelim ülkemizdeki ilk ve tek Dolby Digital Surround 5.1 ses yayınını hala kurumumuz TRT yapmaktadır. Birçok CSO ve yılbaşı konserleri 5.1 yayınlanmıştır. Bu konuda azimle çalışan Ankara Televizyonu Ses Servisi ve TRT HD, TRT4K kanal çalışanlarının emeği çoktur. 

2000’li yıllarla beraber televizyon ve sinemanın dijitalleşmesiyle yeni görüntü teknolojilerinin geldiği ve kalitenin yükseldiği bir dönem başladı. Eskiden var olan görüntü sistemleri dijital teknolojiyle daha da geliştirildi. İlk olarak filmler dijital kameralarla çekilmeye başlandı. Ardından sinema salonlarına dijital projeksiyonlar, evlere yüksek çözünürlüklü büyük panel televizyonlar geldi. 

3 boyutlu filmlerin sinemalara ve evlerimize girdiği bir süreçte Dolby Labs.'da bu konuda araştırmalara başlayarak görüntü teknolojilerine de girmiş oldu. Bu çalışmalar neticesinde geliştirdiği kendi teknolojisi olan Dolby 3D ne yazık ki pek kabul görüp yaygınlaşmadı. Almanya Babelsberg’ deki sinema okulunda katıldığım bir seminerde sinema ve televizyonda 3 boyut, stereographer eğitimi almıştım. Dolby henüz tasarım aşamasında olan Dolby 3D gözlüklerini bizlere özel bir gösterimle tanıtmıştı. Dolby 3D gözlükler henüz tasarım aşamasında ve elbette çok pahalı olduğundan gözlükleri verirken pasaportlarımızı almışlardı.

Özellikle panel tipi televizyonların gelişmesi, ekranların büyüyüp, çözünürlük ve renk kapasitelerinin yükselmesiyle neredeyse sinemaya rakip olmaya başlaması, Dolby için bir fırsattı. Firma bu alanda aynı ses teknolojilerindeki başarılarından ilhamla görüntünün dinamiğini, renk uzayını genişletme araştırmalarına ağırlık vererek yeni teknolojiler geliştirmeye çalıştı. Dijital teknoloji sayesinde çok büyük ilerlemeler kaydedilse de dijital görüntüler hala bir filmin renk uzayına ve dinamik genişliğine sahip değildi. Tüm dünyada araştırmalar dijital görüntülerin dinamiğini yükseltme, yani HDR (high dynamic range) üzerine yoğunlaştı. Bu süreçte geliştirdiği Dolby Vision sistemi ile sesini bu alanda da duyurdu. 

Dolby Vision her sahnedeki görüntünün analizini yaparak ona uygun düzeltmeler, ayarlamalar yapıyor. Firmanın ifadesine göre 12 bit renk derinliğine ulaşarak 68 milyar renk tonu sağlıyor ki bu, 16,7 milyon olası rengi işleyen standart 8 bit renk derinliğine sahip günümüz HD ekranlara kıyasla çok yüksek bir rakam. Dolby Vision ayrıca 4.000 nit (nit ekranların parlaklık seviyesini gösteren birim) üzerine çıkan bir parlaklık seviyesiyle daha parlak ve canlı, daha dinamik bir görüntü sunarken ekranları, çok zengin bir renk içeriğine de sahip hale getiriyor. 

Günümüzde, Netflix gibi platformlar yayınlarında Dolby Vision teknolojisi kullanırken evlerimizde de bu sisteme uyumlu televizyonlarla filmleri yüksek kalitede izleme olanağı buluyoruz. Hatta birçok telefon ve oyun konsolu da görüntü kalitesini yükseltmek için Dolby Vision kullanmaya başladı. Nihayet firma Dolby Vision ve Dolby Atmos ile ses ve görüntü kalitesinde yaptığı iyileştirmeleri Dolby Cinema adıyla birleştirdi.

Meraklısı için Dolby'le ilgili iki küçük anekdot da aktaralım. Ünlü İngiliz müzisyen Thomas Morgan Robertson, gençlik yıllarında synthesizer ve kayıt cihazlarıyla uğraşırken o kadar çok Dolby sistemleriyle içli dışlıymış ki, arkadaşları ona takılmak için Dolby lakabını koymuşlar. Sanatçı zamanla bu ismi çok benimsemiş, hatta Dolby’nin göbek adı olduğunu bile ima etmeye başlamış. Bizim Thomas o sıralarda popüler olan İngiliz şarkıcı Tom Robinson ile karıştırılmamak için bir anda sahne adı olarak Thomas Dolby'i kullanmaya başlamış. Fakat zaman içinde Dolby Labs.’la sanatçı arasında isim hakkı konusu mahkemeye taşınmış. Uzun bir hukuki süreçten sonra mahkeme müzisyenin Dolby adını kullanabileceğine, fakat bu ismi kullanarak herhangi bir elektronik cihaz çıkartamayacağına karar vermiş. Olayın ironik bir tarafı da şu ki, Dolby Labs.'ın kurucusu Ray Dolby’nin bir romancı ve film yapımcısı olan ve Tom Dolby olarak bilinen Thomas adında bir oğlu vardır. 

2001 yılından beri Oscar ödül törenlerinin yapıldığı Los Angeles, Hollywood Bulvarı'ndaki önceki adıyla Kodak Theatre salonun isim hakkını 2032 yılına kadar 75 milyon $'a satın alan firma, salonun ismini Dolby Theatre olarak değiştirdi. Dolby firması bu dev salona ilk Dolby Atmos sinema ses sistemini kurarak bundan sonraki her yeniliği bu salonda tanıtacağını duyurmuştur.

Dolby Theatre

Ses teknolojisi alanında yapmış olduğu çok önemli yenilikler için Oscar, Emmy ve Grammy ödülüne layık görülen Ray Milton Dolby, 2013’de 80 yaşında aramızdan ayrıldı. Sinema salonlarında film izlerken seslerin bir oradan bir buradan gelmesiyle heyecanlandığımızda o güzel teknolojilerin arkasındaki emeği düşünerek Ray Dolby'i hep beraber analım. 

Görüşmek üzere…


İlgilenenler için, 

YAZAR HAKKINDA
Savaş Ferhat
savas.ferhat@trt.net.tr
En Çok Okunanlar
Dergi